18 Temmuz 2013 Perşembe

Din mi Bilim mi?

     Bir çoğunuzun kafasını kurcalamıştır bu konu. Sorun değil, benim de kurcaladı hep çocukluğumdan beri. Evet, bu konuda da bildiğim bir kaç şeyi kaynakça belirtmeksizin sizinle paylaşmak istiyorum. Biliyorsunuz kaynakça belirtmek gibi bir huyum yok. Bildiğim her şeyin kaynağını da bilemem ki canım. Ayrıca konuyu hem müslüman hem de diğer inançlara mensup kardeşlerime ithaf ediyorum.

     Gelin konuyu Dünya üzerindeki son din (sonradan bir de "Jedi İnanışı" diye bir şey çıktı ama inananı sadece 12000 kişi falan. Muazzam bir rakam değil mi?) olan İslam üzerinden ele alalım. Ben de bu dinin mensubu olarak elimden geldiğince naçizane uyguluyorum gerekliliklerini. Peki nedir bu gereklilikler?
1-Kulfullah
2-Öyle bir sure adı yok, İhlas Suresi o ^^

     Mesela namaz kılarız değil mi? Müslüman olmayan bilim adamları diyor ki, müslüman olmasak bile bu hareketleri günde 5 defa tekrar etmek (zamanı ile beraber) vücut için çok etkili bir jimnastikmiş. Ben demiyorum, bilim adamları diyor, duymuşsunuzdur siz de elbet. Duyduğunuz şeylere inanmayın derim hep canını sevdiklerim, gözlem yapın. O plates hareketleri, o aerobik hareketleri, biraz inceleyin tanıdık gelir.

    Abdest almak konusunda da aynı yorumu yaparlar. Orta okulda bir fen hocam vardı, aynı zamanda bilim adamıydı. Çok severdim, kendini unutturmayan iyi bir öğretmen ne güzel şeydir... O hocamın araştırmasını devralıp bir kaç yıl deneye devam ettim. Şimdi yine söylediklerimi dikkate almadan kendi gözlemlerinizi size göstereceğim. Günlük hayatta vücudumuzun en çok sürtünmeye maruz kalan ve en çok kirlenen bölgeleri neler? Sayalım, eller, ayaklar, kollar, ense (özellikle tshirt'ünüzün etiketi batıyorsa farketmişsinizdir :) ), Saçlar, yüzümüz, bunlar en çok sürtünmeye dolayısı ile statiğe maruz kalan bölgelerimizdir. Ayrıca ağzımız ve burnumuz da sürekli hava ve toz sürtünmesine maruz kalarak kirlenirler.

     Oradan birisi diyor ki; "muhterem sürtünmeyle dinin ne alakası var, sadede gel.". Duydum, öyle dedi... Sürtünme çokça statiğe, yani durgun elektriğe sebep olur. Çocukken çetveli "saçınıza" sürtüp az kağıt toplamamışsınızdır. Meraklı bir okuru; "peki statiğin bize ne zararı var bro?) derken duyuyorum. Vücudumuz baştan aşağı sinir hücreleri ile donatılmıştır, bilhassa bolca derimizde vardır, malum hissiyat önemli şey. Bu sinirler belli bir miktar elektrikle çalışırlar. İnanmıyorsan aç oku wikipedia'yı, kaç voltmuş onu da öğren, bak ben unuttum. Düşünsene, bütün vücudumuz elektrikle çalışıyor, cyborg gibiyiz, çok havalı. Neyse konuyu sapıttık, işte bu sürtünme sonucu derimizde, saçımızda oluşan statik sinir hücrelerine etki ediyor ve az da olsa bozulan elektrik sinyalleri uzun vadede ciddi etkilerle geri dönüyor vücudumuza (yol, su ve elektrik olarak değil, sadece elektrik olarak.). Ayrıca yaşlanmayı hızlandırıyor.Tahmin edin konuyu nereye bağlayacağım...

    Bu sorundan kurtulmak için günde 5 defa falan vücudumuzda biriken statiği yok etsek kafi. Statiği nötrlemenin, yani yok etmenin en iyi yolu su kullanmaktır. Elimizi kolumuzu, ensemizi ayağımızı günde 5 defa yıkarsak yanlışlıkla abdest almış oluruz. Hadi su yok ne yapalım? Sudan bile daha iyi olan bir nötrleyici varsa o da topraktır. Bu seferde yanlışlıkla teyemmüm etmiş olduk.

    Gel gelelim Oruç'a. Niye tırnakla ayırdıysam, kendi soyadımla karıştırdım yine. Diyetisyenler para kazanmak için bırt zırt yeni diyet yöntemleri geliştiriyor. Oysa orucu sünnete uyarak tutarsak yılda 1 ay yapılan bu sistematik diyet vücuttaki toksinleri atmaya, ideal kiloya yaklaşmaya ve vücudu zinde tutmaya yeter.( Ancak çok önemli bir husus var ki, sünnete uyarak tutmak. İftar da nefsine söz geçiremeyip löpür löpür götürseniz yağlı yiyecekleri yarardan çok zararı olur. Nalları dikersiniz mazallah, kıbleye çeviriverirler.). Bunu bilim adamları da kabul etmiştir, araştırabilirsiniz. Naçizane kardeşiniz bir öğütte bulunacaksa "duyduğunuza inanmayın, araştırın" dır. Tavsiyem, müslüman olmasanız bile orucu diyet amaçlı yapmanız. Bunu yabancı bilim adamları da tavsiye ediyor. Hem fena mı olur? Doğru bir şekilde yaparsanız sağlığınız olumlu yönde gelişir. Ayrıca sosyal ilişkileriniz de güçlenir hem. Beraber iftar yaparsınız, bir muhabbet oluşur. Ayrıca çevreden şöyle bir yaklaşım görürsünüz; "helal olsun lan, adam müslüman değil ama çatır çatır oruç tutuyor, aferin lan.". Derler. "Benle lanlu lunlu konuşma lan!" diye çıkışabilirsiniz bu kimseye ama ortada bir saygı var. Evet saygı gördünüz bu davranışınızdan ötürü.

Bir de ben böyle ara ara girip eski yazdığım konuları güncelliyorum, pek yeni makale yazamasam da. Değinmek istediğim birkaç konu var. Misal evrim konusu. Çok tartışılır, vardır yoktur, cart curttur falan. Bir taraf yaratılışa inanır, bir taraf evrime, bir taraf biz aslında yokuz der, kafayı yememek işten bile değil. Ben evrimi savunan bir müslümanım. Şöyle ki, evrim teorisine göre canlılığın temeli topraktan, sudan ve uygun havadan gelir. Carl Sagan'ın da dediği gibi, hepimiz yıldız tozuyuz. Başka  bir şey değil. Canlı ve cansız her şey elementlerden meydana gelir ve elementlerin kaynağı yıldızlardır. Benim bedenim en kötü 10-20 tane farklı yıldızın tozlarından oluşmuştur. Özelim çünkü ben... Canlılık özeldir. Dediğim gibi canlılık moleküler seviyede toprakta başlıyor, mikroorganizma seviyesinde gelişiyor, çeşitli şartlara uyum sağlayarak evrimleşiyor ve gelişiyor. Şimdi bu noktaya kadar biz okeyiz ama yaratılışçılar okey değil. Okey olmak da çok tatlı bir fiil değil mi ya :D Okeyim ben, tamam...  Kuran'da insanın topraktan ve sudan, yani çamurdan yaratıldığı söylenir. Sora yaratıcı o çamura üfleyerek hayat vermiştir. Farklı olan noktayı birisi söylesin ya, ben cidden göremiyorum. Üflemek mecazi anlamda ruhu temsil ediyor, benim bakış açımdan tabi. Çamur da gayet açık bir şekilde canlılığın temeli. Şimdi burada yaratılışçılara ters düşen nokta şu: "İlk insan, ilk peygamber maymundan mı gelmiş, haşa". İlk olarak ortak ata primattır, maymun tamamen ayrı bir dalda evrimleşmiştir. İnsan dediğimiz homo sapien türü bu noktaya gelene kadar farklı şartlarda yol almış ve gelişmiştir. Akıl dediğimiz olguyu kazanan ilk tür olduğu zaman da neden ilk peygamber olma görevi verilmiş olmasın? Neden olmasın ki? Tartışılan nokta şu, evreni, her şeyi yaratıcı yaratmıştır, hiçbir şey kendiliğinden olamaz. Bence bakış açısı sıkıntılı. Koskoca yaratıcının her şeye gücü yetiyor da kendi kendine gelişip evrimleşebilen bir evren, bir canlılık yaratmaya gücü mü yetmiyor? Yetiyor elbette. Siz hiç Allah tarafından kendi kendine yaratılan, pırt diye ortaya çıkan bir yıldız görüdünüz mü? Görmediniz, ben de görmedim. Kuran'da evrenin bir zerrecikten yaratıldığı söyleniyor. Bilim de buna Big Bang diyor. Allah bütün evreni tek seferde yaratabilirdi içinde canlılarla beraber ama bunun yerine gelişen bir sistem yarattı. Bunu kabul etmek bu kadar zor olmamalı. Evren zaman içinde büyüyor, gelişiyor, şekilleniyor, yaşanabilir gezegenler oluşuyor yıldızlardan kopan tozlardan. Bu gezegenlerin içinde mikro boyutlarda canlılıklar ortaya çıkıyor, gelişiyor ve gelişiyor. Hiçbir şey pat diye ortaya çıkmıyor. Çıkması evrenin kurallarına ters zaten. Yine bir ayette aşağı yukarı şöyle geçiyordu, siz araştırıp doğrusunu okuyun lütfen; "Biz onları çamurdan yarattık, şekillendirip değiştirdik ve ona üfleyerek hayat verdik.". Cümlem doğru değil ama yapı olarak böyle bir ayetti. Bir ayette de İblis şöyle dedi: "Kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana secde edemezdim.". Burayı alıntı yaptım. Burada genel olarak şu ortak paydayı görebilirsiniz, çamur ve şekillenmek! İnsanın şu halini alması milyonlarca yıl süren bir şekillenmenin sonucudur. Ki evrimin genel kuramlarını incelerseniz, canlılığın bu noktaya gelmesi, en ufak değişimler bile milyarlarda, trilyonlarda bir ihtimallerin gerçekleşmesiyle ortaya çıkmıştır. Burada muazzam bir düzen vardır. Altın oranla ilgili biraz google araştırması yaparsanız da evrenin mükemmel oluşumunu, canlıların mükemmelliğini görebilirsiniz.


    Böyle örnekleri çoğaltabilirim tabi.  Olaylara şöyle bir bakalım. Sözüm o ki, ortada bir mana var. Dinimizde hiçbir şeyin bilime ters düşmediği ortada. Ateist arkadaşlarımın sık sık; "bilim sorgulanabilir ancak dinde sorgulama yoktur, o yüzden yobazlıktır" dediklerini duyuyorum. Bunu söylemeye çok gerek yok ya. Biraz daha ılımlı bakalım olaylara.

    Kalın sağlıcakla.