21 Ağustos 2016 Pazar

Zekanın Gelişimi ve Beyin Hakimiyeti

   Siyasi dergi kapağı gibi başlık attım ama çok da karizmatik durmasını önemsemiyorum sanırım. İçeriği ifade ediyor gibi. Aslında yazıp konuşmak istediğim çok daha fazla konu var ancak birkaç gündür buna takılıp kalmış durumdayım. Mevcut zekamı geliştirip beynim üzerinde olan kontrolümü daha da arttırabilir miyim?

   Evet, bunla ilgili çeşitli araştırmalar var. Her zamanki gibi Google'da arayıp bulabileceğiniz şeylere ben yine değinmeyeceğim. Onun yerine kendi gözlemlerimi anlatacağım yine. İlk olarak zekanın gelişebilen bir olgu olduğunu biliyoruz. İnsanların olduğu gibi hayvanların da zekaları vardır ve geliştirilebilirler. 74 IQ'lu bir papağan vardı, kafa zehir gibiydi hayvanın. Toplama çıkarma falan yapabiliyordu. Öldü garibim :(  Neyse, insanlar da doğdukları andan itibaren gelişme sürecine giren bir beyne sahiptirler.  Bu gelişimle beraber zeka da artıyor doğal olarak. Yalnız burada çizgi ile ayırdığımız zeka kavramı biraz soyut kaldı gibi. Literatürde zeka, sorun çözebilme yetisi olarak geçer ancak bu bana tatmin edici gelmiyor. Onun yerine beynimizin kaç beygir gücünde olduğunu ifade ediyor benim için. Einstein 150 IQ'su ile birçok problemi çözebiliyordu ancak bunla da kalmayıp çok sıra dışı problemler de ortaya atıyordu. Demek ki literatürdeki zeka kavramı fail. Adam zekasını ortaya yeni problemler çıkartmak için kullanmış. Üzücü gibi geldi bir an. Yine saçma sapan uzun bir giriş yaptım ama ben şimdi zekamı ortaya bir problem atmak için kullanmak istiyorum. Zekamı kendi uygulayacağım yöntemlerle geliştirip beynimi daha verimli kullanabilir miyim? Evet. Peki nasıl?

   Yine her zamanki gibi Google'a "Zeka nasıl geliştirilir?" yazıp uzun bir arama ve okuma sürecine girip, 2 saat sonunda kendinizi Sabri'nin Barcelona'ya attığı golü izlerken bulabilirsiniz. Benim yapmak istediğim ve burada değineceğim şeyler biraz daha farklı. Eğer oldukça meraklı yapıda bir insansanız her şeyi merak edecek, öğrenmek isteyecek, araştıracak, inceleyeceksiniz. Beraberinde bu da zekanızı geliştirecek. Zeki insanların meraklı olduklarını söylerler ama bu da yanlış bir argüman. Meraklı insanlar zeki olurlar, doğrusu bu. Sebep-sonuç bağlantısı ile bakmak lazım buna. Peki tamam, merak ettik, öğrendik ve zekamız gelişti. Ee? Asıl flash işte burada patlıyor. Merakımıza bağlı olarak çok şey öğrendik ve beynimiz tabiri caizse bildiğiniz veri çöplüğüne dönüştü. Bu veriler nerede depolanıyor? Hemen beynimizin kayıt mekanizmasını göz önüne alalım. Maddeliyorum hemen, böylece yazı daha uzun görünecek ve okurlar kaçacaklar:

-Kısa süreli hafıza: Bu hafıza türü adından anlaşılacağı üzere kısadır. Günlük yaşamımızda beynimize hızlıca girip çıkan veriler burada tutulur. Buradaki verilere erişebilmemiz kolaydır. Şu anda bu satırı okuyorsunuz ama bir önceki satır da hala kısa süreli hafızanızda. Hemen şimdi hatırlayabilirsiniz o satırı. Peki ya o satırı 10 yıl önce okumuş olsaydınız?

-Uzun süreli hafıza: Kısa süreli hafızamıza sürekli veriler girer ve çıkar. Bir çoğu atılır. Beynimizce "önemli" olarak nitelendirilebilen veriler ise uzun süreli hafızaya aktarılır. Bir arkadaş ortamına girdiniz. 10 yeni insanla tanıştınız ve isimlerini söylediler. Dokuzunun ismini unutabilirsiniz ancak içlerinde sizin etkileyici bulduğunuz bir şahıs varsa onun ismini hatırlayacaksınızdır. Ya bunlar bildiğimiz şeyler, hızlıca geçiyorum.

-Duyusal hafıza: Aha işte bu muhtemelen daha önce duymadığınız bir şey. Bildiğiniz ama bilmediğiniz bir şey diyelim. 5 duyumuzun beynimizde oluşturduğu sinyaller de aslında özel bir hafızaya kaydedilir. Şu an bir portakal kokusu hayal edin. Evet, birçoğunuz edebildi. Hayal edemeyenleri de önceki makalelerimize doğru yolcu edelim. Şaka bir yana, aslında pek de varlığını umursamadığımız bu duyusal hafıza, doğru ellerde çok faydalı bir araçtır. Çoğunuz yaşamıştır bunu. Birinin üzerinde bir parfüm kokusu alırsınız. Sonra o hafızanıza öyle bir kazınır ki, ne zaman o parfümü koklasanız o kişi gelir aklınıza. Ya da buna benzer hikayeleriniz vardır. Buradan yola çıkarak, hazır değinmişken bir teknikten bahsedeyim. Kısa süreli hafızanızdaki verileri duyusal hafızanızdaki veriler ile birleştirerek uzun süreli hafızaya yerleşmesini kolaylaştırabilirsiniz bu şekilde. Bunu "öğrenme teknikleri" başlığı altında başka makalede konuşalım.

-Son olarak da literatürde pek de geçmeyen ama bizim burada sürekli konuştuğumuz bir "BİLİNÇALTI" mevzusu var. Taktir edersiniz ki bilinçaltımız da devasa bir veri arşividir. Şöyle ele alalım. Sabah kahvaltıda ne yediniz? Ben sucuk yedim. Şu an kısa süreli hafızamdan bir veriye eriştim. Sabah kahvaltıda ne yediğimi birkaç gün sonra hatırlayamayacağım çünkü adı üstünde, kısa süreli hafıza. 8. sınıftayken sınıf öğretmeninizin adını hatırlıyor musunuz? Benimki Sevim Korkmaz'dı. Şu anda da uzun süreli hafızama eriştim. Bu bilgiyi hatırlıyorum çünkü bu bilgiyi hafızama haritalayan çeşitli anılarım var. Peki 12 Nisan 1999'da kahvaltıda ne yemiştim?
-Kötü haber: Hatırlamıyorum!
-İyi haber: Belki doğru teknikleri uygulayarak hatırlayabilirim
-Kötü haber: Bu gerçekten çok çok zor
-İyi haber: Başka kötü haberim kalmadı. Aslında bu da iyi bir şeydir değil mi? Kötü bir şeyin olmaması iyi bir şeydir. İnsanlar hep yaşadıkları iyi şeyler için şükrederler ancak yaşamadıkları kötü şeyler için şükretmeyi unuturlar. Bunun üzerinde biraz düşünmek lazım bence

   Gördüğünüz gibi bilinçaltımızda var olan bir bilgiyi öyle kolayca hatırlayamıyoruz ancak bu, o bilginin beynimizde olmadığı anlamına gelmez. Beynimiz bir bilgi çöplüğüne sahip. 8 yaşımdayken 7 yaşımda yaşadığım bir olayı kolayca hatırlayabilirim ama 24 yaşımdayken bunu yapmam çok zor çünkü 8 yaşımdayken beynimdeki bilgi miktarı çok azdı ve iğneyi bulmam gereken samanlık oldukça küçüktü. Ancak şu anda binlerce ineğe yetecek kadar samanım var ve iğneyi bulmak imkansız gibi.

    Yani konu şuraya geliyor. Her geçen gün beynimizdeki toplam bilgi miktarı artıyor. Özellikle meraklı bir insansanız ve birçok konuda çok çeşitli bilgiyi beyninize yüklüyorsanız bu bilgi miktarı gerçekten uçuk boyutlara ulaşabiliyor. Böylece bir şeyleri hatırlamak gerçekten zorlaşıyor. Mantık olarak böyle olmalıydı ancak meraklı bir insansak ve sürekli yeni şeyler öğreniyorsak bu bizim zekamızı arttırıyordur. Zekamız arttıkça da beynimizdeki eski verilere erişme yeteneğimiz de artıyordur. Yani, bilgiler artıyor, zeka artıyor, bilgilere erişme gücümüz de artıyor ancak bu makalede anlatmak istediğim asıl mesele bu. Bilginin artma hızı, zekanın artma hızından kat kat daha fazla. Belirli bir seviyeye geldikten sonra zekanın artması gerçekten zorlaşıyor. Çocukluktan itibaren ele alırsak, zamanla artan IQ'muzu şöyle örnekleyelim. 70 IQ'dan 80 IQ'ya tırmanmak gelişen bir çocuk için hayli olağan ve kolay bir durumken 180 IQ'dan 181 IQ'ya tırmanmak bir yetişkin için aslında oldukça zor. İşte bu yüzden, zekamı nasıl çok daha efektif bir şekilde hızla geliştirebilirim bunu araştırıyorum. Beynimdeki eski verilere daha hızlı erişip karşılaşacağım sorunlara daha hızlı çözüm bulmamın anahtarı bu sorunun cevabında yatıyor. Bir nevi zekamı geliştirmenin bir yolunu bulmak için zekamı kullanmak zorundayım.

   Konuyu başka noktalardan da ele alalım. Konumuz beynimizde olan hakimiyetimizi arttırmaksa bunu zekamızı geliştirerek yapabilmemiz mümkün. Koku duyumuzu veya görme duyumuzu daha etkin kullanmak, kelime ve şekil ilişkilendirmelerimizi güçlendirmek, üç boyut ve derinlik algımızı güçlendirmek, kaslarımızın kullanımını mükemmelleştirmek, kalp atış hızımızı kontrol etmek ve benzeri şeylerde hakimiyetimizi arttırmak. İşte tüm bunları yapabilmek için beynimizi daha etkin kullanabilmemiz gerekiyor. Sağaksak  bir süreliğine tüm işlerimizi solak gibi yaparak, sol elle yazarak, sol elle diş fırçalayarak beynimizin daha az kullandığımız lobunu daha çok kullanarak bunu yapmaya biraz yaklaşabiliriz. Yatar pozisyonda gözümüz kapalı bir şekilde uzun düşünme seansları ile beynimize spor yaptırabiliriz. Bununla ilgili Google'da çok çeşitli şeyler bulabilirsiniz ancak tüm bunlar bana hala yeterli gibi gelmiyor. Hafızaya ve bilinçaltına çok daha hızlı ve güçlü şekilde erişmek, bedensel fonksiyonlarımıza daha fazla müdahale edebilmek, bir sinestezik gibi kokuları gözümüzde renge çevirebilmek, okuduğumuz kitabın sayfalarını bir fotoğraf gibi gözümüzün önüne getirebilmek, hatta sayfayı birkaç saniye içinde hızlıca okuyabilmek ve daha birçok şeyi yapabilmek için zekamızı geliştirmenin bir yolu olmalı. Limitless filmindeki NZT-48 ilacı gibi ya da kokain gibi kimyasal uyarıcılar olmadan bunu yapabilmenin bir yolu olmalı. Eğer bu konudaki araştırmalarımdan işe yarar bir sonuç elde edersem "Zeka Nasıl Geliştirilir?" başlığı ile buraya bir makale bırakacağımdan emin olabilirsiniz. Eğer sizin de bu konu ile ilgili araştırmalarınız, gözlemleriniz, deneyleriniz ya da tecrübeleriniz varsa paylaşmaktan çekinmeyin.

Bilgi paylaştıkça çoğalır. Esenlikle kalın.